Kesinlikle Okumanız Gereken Kitaplar

Kesinlikle okumanız gereken kitaplardan merhaba! Bu yazının çok büyük bir ihtimalle devamı gelecek, ben Yağmur ve İstanbul'dan bildiriyorum. Ne diyorduk? Evet, okumanız gerekenler. Bu kitapları biz Zeynep'le çok sevdik. Sizin de seveceğinizi düşünüyoruz. Öhöm, başlayalım. 


1. Umutsuz / Yeni Bir Umut

Biz, blogun sahibi iki masum kız, Colleen Hoover'ın yazdığı her şeyi okuruz. Alışveriş listesini bile. Fakat Umutsuz serisinin yeri benim için ayrıdır. Büyük önyargılarla başlayıp tek nefeste bitirdiğim bir kitap kendisi, ayrıca okulda Zeyneple yerlere serilmemizin de sebebi. Peki, Yeni Bir Umut? Arkadaşlar, okurken öldük. Okulda rastgele sayfalar açıp okuduk, dramatik düşüşler yaptık, alnımıza Dean Holder dövmesi yaptırmaya karar verdik... Çok saçmasapan şeyler yaptık okurken. Ama delirdik. Okumanızı tavsiye ediyorum, ayrıca yazarla daha tanışmadıysanız ve tanışmak istiyorsanız da harika kitaplardır. Ben yazarın kalemiyle bu kitapta tanıştım mesela.
Colleen Hoover'la daha fazla haşır neşir olmak istiyorsanız Çirkin Aşk'ı da Zeynep şiddetle önerir. Şiddetle: Okumayanı döver. Çirkin Aşk diğer CoHo kitaplarından biraz farklı ama yine muhteşem karakterler, yine harika bir hikaye. 


2. Kızıl Kraliçe
Kızıl Kraliçe özellikle bir arkadaşınızla okuyorsanız ve ikiniz de farklı takımlardaysanız güzel oluyor (#TeamCal arkadaşlar lütfen). Sürükleyiciliği zaten bizim iki günde bitirmiş oluşumuzdan belli, karakterlerin hepsi mükemmel. Fakat en çarpıcı yeri sonu. O SON! Okuduğum yorumlar ve kendi kanaatim kadarıyla söylüyorum, kimsenin beklemediği bir ters köşe var sonda. İkinci kitabı dört gözle bekliyor, okumanızı şiddetle tavsiye ediyoruz. 

3. Kötü Prensesler
Kötü Prensesler deyince aklınıza Disney'deki prenseslerin punk editleri geliyorsa hayatınızdan birkaç saniye çalmama izin verin. Bu kitap hakkında söylenecek çok şey var, dinlemeniz lazım.
Tarihte prenseslerden bahsedildiğinde hep uzun elbiseli, gümüş taçlı, bukle saçlı, masum kızlar aklınıza geliyordur, eminim. Peki, bu kızların psikopat olduğunu da düşünün şimdi. O sarı saç mavi göz prenses, güreşçi olsun mesela. Veya tarihteki ilk kadın firavun olsun. Veya şöyle düşünün, entrika deyince akla gelen ilk isim o güzelim prenses. Evet, Kötü Prensesler'de bahsedilen prensesler böyle.
Bizim zaten dikkatimizi çeken bir konu bu prensesler ve öyküleri, üzerine böyle ilginç hikayeler de konulunca... Bu kitaba bayıldık. Okumanız gerekenler arasında bizce.



4. Sana Söyleyemediğim Her Şey
Kısaca SSHŞ, sanırım kapağı yüzünden hak ettiği ilgiyi görmeyen kitaplardan. Kitabı kapağından yargılamayın. Hem de şu an D&R 10 lira indirimindeyken koşup almanızı öneriyorum. Hadi alın. Bekliyorum ben.
Aldınız mı? Hayır mı? Peki. Yine de anlatacağım.
Lydia'nın ölümüyle başlıyor kitap. Üst üste flashbackler yardımıyla Lydia'yı ölüme sürükleyen şeyin ne olduğunu, ailesi içinde dönen olayları öğreniyoruz. Yine, sonunda yumruk yemiş gibi oluyorsunuz. Keşke Lydia yaşasaydı diye dolanıyorsunuz, depresyona giriyorsunuz, hava bir anda kapkaranlık oluyor, yüzünüzden aşağı yağmur damlaları düşerken bu damlaların gözyaşıyla karışık olup olmadığını merak ediyor ve- Ne diyorduk?
Ha, evet. SSHŞ. Lütfen alıp okuyun. Pişman olmazsınız.

5. Hiçliğin Kıyısında
Uzun araba gezilerini, o gezilerde yaşananları okumayı seviyor musunuz? Güzel bir miktarda aşk ile birleştirin bunu. Hoop, Hiçliğin Kıyısında.
Kitap çok akıcı. Karakterlerin ikisi de birbirinden güzel. Benim için bu kitabın tek eksisi bazı sahnelerin uzunca yazılmış olması ama bu iki-üç sahne kitabın mükemmelliğini değiştirmiyor. Hakkında söylenecek fazla şey yok... Sadece okuyun, okutun, zorla okutturun. Okumayanları tehdit falan edin. Okusunlar. Herkes okusun. Okumak güzel şey.


....
Buraya kadar okuduysanız muhteşem insanlarsınız.
Yazıların yarısını okuyup buraya atladıysanız da, incindim, ama peki.
Bu kitaplardan herhangi birisini okudunuz mu? Okuduysanız yorumunuz nedir? Bunların arasından beğenmedikleriniz, listeden çıkması gerekenler var mı sizce? 
Bize bir yorum bırakın!

Kurucunun Kızı, Amy Engel - Kitap Yorumu

Kurucunun Kızı





Dehşet verici bir nükleer savaş sonrası Amerika Birleşik Devletleri büyük ölçüde yok edilmiş, sadece küçük bir grup hayatta kalmıştı. Geriye kalanları kimin yöneteceği konusunda Lattimer'lar ve Westfall'lar arasında çıkan savaşı Westfall ailesi kaybetmişti. Ve beş yıl sonra barış ve kontrol, her yıl yapılan bir törenle, kaybeden tarafın kızları ile kazanan tarafın erkeklerinin evlendirilmesiyle sağlanmaktaydı. 



Bu yıl benim sıram gelmişti. Benim adım Ivy Westfall ve görevim basitti: Başkan'ın oğlunu, müstakbel kocamı öldürmek ve Westfall ailesinin gücünü geri kazanmasını sağlamak. Ama görünen o ki, Bishop Lattimer ya çok yetenekli bir oyuncu ya da ailemin iddia ettiği gibi kalpsiz, zalim bir çocuk değil. Hatta beni bu dünyada gerçekten anlayan tek kişi bile olabilir. Ama kaderimden kaçmama imkân yok. Ben Westfall mirasını geri alacak kişiyim. Bishop ölmeli. Ve onu öldüren ben olmalıyım… 





Çeviren: Merve Özcan
Sayfa sayısı: 270
Yayınevi: Yabancı
Benim puanım: 3,5/5


Kurucunun Kızı'nda 16 yaşındaki Ivy Westfall'ı takip ediyoruz. Bir savaş sonrası yeniden ayağa kalkan devletin ilerleyişini belirlemek için iki farklı taraf yeniden savaşa giriyor. Ivy'nin büyükbabası Samuel Westfall'ın tarafı savaşı kaybediyor. Ve kaybeden tarafın 16 yaşındaki kızları/oğulları, kazanan tarafın kızları/oğullarıyla evlendiriliyor, böylece nüfus artacak ve devlet eski haline gelecek.

Ivy'nin evleneceği kişi Başkan Lattimer'in oğlu Bishop Lattimer. Fakat Ivy'nin görevi onu  ve başkanı öldürmek. Böylece babası başa geçecek.
Öncelikle, Ivy'nin soyadının Westfall olması içimdeki fangirl'ü büyük oranda harekete geçirdi. Favori kitaplarımdan biri olan Cam Şato'daki bir tanecik karakterim Chaol'un soyadı da Westfall, belki de kitabı sevmemin sebeplerinden biri budur? Hayır,  kitabı sevmemin sebebi bu değil. Sebebi şu, bu kitap harika!

Karakterler, dünya, her şey olabildiğince gerçekçi. Ivy'nin ve Bishop'ın kişiliği, hatta Ivy'nin babasının ve ablasının kişilikleri, hepsi öyle yerine oturmuş ki! Evet, yani, kitaptaki karakterlerin yüzde seksenini sevmiyor olabilirim fakat gerçekleri söylüyoruz burda.

Kitabın tek eksiğinin fazla sakin olması olduğunu düşünüyorum. Distopyadan çok bir aşk kitabı gibi. Sıkıcı mı- kesinlikle değil. Ama keşke biraz daha aksiyon, biraz daha heyecan olsaydı. Kitabın sonunu bu paragrafın dışında bıraktım tabii ki.

Kitabın sonu öyle güzeldi ki. Öyle. Güzeldi. Ki. Başka bir şey diyemem- çok çok güzeldi. Ve sanırım eğer sonu farklı olsaydı verdiğim puan daha da düşük olurdu. Okuduktan sonra, keşke 270 sayfa olmasaydı, keşke ikinci kitap Türkiye'de çıkmış olsaydı, dedim. Çıkması için de bekleyemiyorum!

Cam Şato, Sarah J. Maas - Kitap Yorumu

Cam Şato


Karsınızda Suikastçılar Kraliçesi Celaena Sardothien. Celaena ömür boyu hapse mahkûm edilmişti. Oysa o, eğitimli bir suikastçıydı, benzerlerinin en iyisiydi ama bir hata yapmış ve yakalanmıştı.

Genç yüzbaşı Westfall ona bir teklifle geldi. Celaena, kraliyetin en yetenekli savasçıları ve suikastçılarıyla katılacağı ölümüne bir yarışmada veliaht Prens Dorian'ı temsil edecek.

Yarışmayı kazanırsa kralı korumaya ve sonrasında özgür bırakılmaya hak kazanacak. Ama önce bir biri ardına ortaya çıkan cinayetlerin katilini bulmalı ve hayal bile edemeyeceği bir geleceğe hazırlanmalı.







Sayfa Sayısı: 499
Çeviri: Deniz Başkaya
Yayınevi: Dex
Benim Puanım: 3/5


Cam Şato (Nam-ı diğer Throne Of Glass) serisinin ilk kitabında baş karakterimiz Celaena Sardothien adındaki bir suikastçı. Sıradan bir suikastçı değil, o Adarlan Suikastçısı. Bir usta. En iyisi.
Celaena yakalandığında Endovier'daki bir madene yollanır ve yıllarını orada geçirir. Bir gün muhafızlar onu kollarından tutar ve "Hadi gidiyoruz" dercesine sürükleyerek Adarlan Veliaht Prensi Dorian Havilliard'ın huzuruna getirir. Orada Celaena'ya kralın yaveri olması için bir yarışma teklifi sunulur. Celaenanın aklında ise tek bir şey vardır, özgürlük. Yarışma teklifini kabul eder ve yarışmaya katılır.

DEX yayınları
her zaman favori kitaplarımı çıkaran favori yayınevlerimden biri olacak, fakat bu kitabı keşke başka bir yayınevi çıkartsaymış dedim görünce. Öncelikle kapak... Nereden başlasam. Kitabın orijinal kapağı beni bu seriye başlamaya iten şeydi. Bu kapak ise benim için tam bir hayal kırıklığı. Sadece bu da değil. Sayfalar o kadar ince ki bu kitabın 499 sayfa olduğuna inanamadım. 

Fakat şuanda yapmak istediğim şey yayınevini değil, kitabın kendisini eleştirmek.

Sarah J. Maas muhteşem bir yazar. Kendisinin Alexandra Bracken ile arkadaş olduğunu teşekkür sayfasında öğrenip havalara uçtum. İki muhteşem yazarın arkadaş olması garip bir şekilde beni mutlu etti. Neden bundan bahsettim bilmiyorum- güzel bir şey bence. Lütfen. *öksürük*

Fakat Sarah J. Maas'ın yarattığı bütün kadın karakterler güzel ve çekici olmak zorunda. Celaena cesur ve karakter olarak muhteşem birisi olmasına rağmen kitapta her güzel lafı geçtiğinde yüzümü buruşturdum. Anladık, güzelsin. Celaena'nın güzel olduğunu birçok karakterden birçok kez duymak beni karakterden biraz soğuttu doğrusu.

Dorian karakteri ise sanırım kitaptaki favori karakterim. Kitaba girdiği anda (ki sanırım beşinci sayfada giriyor) onu seveceğimi anladım. Kendisi bir veliaht prens için gerçekten garip ve alçakgönüllü bir karakter. Onun yerine burnu havada, klasik bir prens karakteri olsaydı sanırım kitabı bu kadar sevemezdim. 

Peki nereden puan kırdım? Celaena'nın büyüleyici derecedeki güzelliğinin sürekli söz edilmesinden, birçok karakterin çok önemli olmasına rağmen çok sığ anlatılmış olmasından, bir de kitabın sonunun 'tahmin edilmeyecek' olması gerekirken beni hiç şaşırtmamış olmasından.

Kitabın konusu, yazış stili, çevirisi, karakterlerin arasındaki ilişkiler ise beni kitaba bağlayan etkenler. Özellikle Dorian. DORIAN!

İkinci kitabı alır mıyım? Elbette! Keşke serinin diğer kitapları da çabucak çıksa da onları da hemen alabilsem!

Pür, Julianna Baggott - Kitap Yorumu

Pür


Pressia, Infilakları ve ondan önceki hayatını hayal meyal hatırlıyor. Büyükbabasıyla birlikte yasadıkları delikte, insanlığın kaybettiği şeyleri düşünüyor: lunaparkları, sinemaları, doğum günü partilerini, anneleri ve babaları. Her şey küle döndü, hırpalandı, hiç iyileşmeyecek derecede yara aldı ve zarar gören bazı bedenler, bambaşka nesnelerle bütünlesti. Şimdi herkesin askeri eğitim görmesi gereken yaşa geldi Pressia. Tabii iki ihtimal var. Ya asker olacak ya da bedeni fazla zarar gördüyse eğitimdeki askerlerin canlı hedef tahtası olacak. Pressia'nın kaçması gerek.
İnfilaklardan tek bir yara almadan kurtulanlar da var. Pürler. Gökyüzündeki kubbelerinde, yerdeki insanlardan daha üstün olan, sağlıklı bedenlerini ve zihinlerini koruyacak şekilde yaşıyorlar. Bir Pür olan Partridge, kendini burada kapana kısılmış ve yalnız hissediyor, bir de farklı. O da kayıplarını düşünüyor sık sık, belki yuvası dağıldığı için. Babası duygusal olarak soğuk bir adam, ağabeyi intihar etmiş ve annesi, İnfilaklar sırasında Kubbe'ye adım atamadan kaybolmuş. Bu yüzden, birinin ağzından kaçan bir sözcük, annesinin hala hayatta olma olasılığını ona çıtlatınca, hayatını riske edip
Kubbe'yi terk ediyor ve annesini bulmaya koyuluyor.
Pressia ve Partridge karşılaşıyorlar. Tüm dünya başlarına yıkılıyor.



Sayfa sayısı: 500
Çeviri: Tülin Er
Yayınevi: DEX
D&R || IDEFIX || KITAPYURDU
Benim puanım: 5/5


Bu kitap. BU KİTAP.
İnternetten yapacağım 5 kitaplık alışveriş sırasında kargo fiyatını yok etmek için ucuz bir kitap ararken rastladım Pür'e. Distopya olduğunu öğrendikten ve fiyatını gördükten sonra da satın almaya karar verdim. Dolayısıyla bu kitabı diğerleri gibi büyük bir heyecanla beklemedim, kitaplarımın en altına koyup okuma sırasının gelmesini bekledim. 

Julianna Baggott tarafından yumruk yemiş gibi hissediyorum. O kadar güzeldi ki!

Hikayemizde 16 yaşındaki Pressia Belze'i takip ediyoruz. Kendisi infilaklardan sağ çıkan birkaç şanslıdan biri. Büyük babasıyla birlikte yaşıyor. Herkes gibi onun da infilaklardan kalma bir anısı var. Yumruğu. İnfilaklar sırasında elinde tuttuğu oyuncak bebek, eliyle kaynaşmış ve dolayısıyla bir
eli yerine ona infilakları sonsuza dek hatırlatacak olan bir oyuncak bebek kafasına sahip.
Kubbe'de yaşayan, patlamalardan hiçbir yara almadan kurtulan kesimden olan bir Pür, Partridge Willux, Annesinin bir azize olarak öldüğünü düşünüyor. Onun hikayeleriyle büyümüş. Annesinin yaşıyor olma ihtimalini duyunca kendi hayatını düşünmeden Kubbe'den kaçıyor. Pressia ile yolları kesişiyor.
Pressia'nın pek-de-hazzetmediği arkadaşı Bradwell de dahil olunca takım tamamlanıyor ve Partridge'in annesini aramaya yola koyuluyorlar. Bradwell de infilaklardan sağ çıkanlardan biri. Sırtında kuşlar var. Evet, gerçek kuşlar. İnfilaklar sırasında kuşlarla kaynaşmış.

Bu kitap karanlık bir kitap. Gerçek anlamda bir distopya. Fakat sanırım en sevdiğim yönlerinden biri de bu. Ayrıca, bir distopyadan beklenmeyecek şekilde gerçekçi yazılmış. Dünyayı hayal edebiliyorsunuz. Bu yönüyle bana biraz Açlık Oyunları ve Bana Dokunma'yı hatırlattı. Hani bir noktada kitaptan koparsınız, bütün diyaloglar gözünüzün önünde bir film gibi canlanır ya. Bu kitabı okurken o muhteşem hissi sık sık tattım.  

Kitabın sonu... Beklemediğim birçok şey ardarda gerçekleşti! Bir parçamın neredeyse koptuğunu hissettim. Kitabı bitirdiğimde elimden bıraktım ve sindirmek için birkaç dakikaya ihtiyacım oldu. Hayal edemeyeceğim bir sondu kesinlikle. 

Pür, aslında üç kitaplık bir seri. Kitapların isimleri sırasıyla Pür, Füzyon, Tutuşma. Şuan elimde sadece Pür ve Füzyon var, henüz Füzyon'u da okuyamadım, fakat üçüncü kitabı da almak isteyeceğime eminim. 

Eğer siz de benim gibi bir distopya aşığıysanız, Pür'ü okunacaklar listenize eklemelisiniz!

Aşk Başka Yerde, Elif Usman - Kitap Yorumu

Aşk Başka Yerde

Hanımın Çiftliği'nin senaristi Elif Usman'dan umuda ve aşka dair bir ilk roman.

Umut aşkla tanıştığında henüz küçücük bir çocuktu. Babasının ani ölümden sonra , annesiyle beraber yaşamaya başladığı Cavidan Hanım'ın evinde tum hayatı değişti. Orada aşkı buldu Umut... Eda'yı. Ölüm acısıyla incinen küçük kalbine daha büyük bir deva olamazdı.Ancak çocukluk aşkının,hayatının aşkı olduğunu ve aşk acısının ölümden bile keskin olabileceğini henüz bilmiyordu.

Yaşam, onu tesadüflerle dolu bir yolculuğa çağırıyordu.

Aşk Başka Yerde: umut ve umutsuzluk, ölüm ve yaşam, hayaller ve hayal kırıklıkları, aşk ve aşk acısı üzerine bir roman.Herkesin , ama en çok da aşk acısıyla genç yaşta tanışanların, umudun aslında bitmeyen bir işkence olduğunu bilenlerin,kaçmak ve kaybolmak isteyenlerin yüreğine değecek bir hikaye.Umutsuz aşkların öyküsü.

Sayfa sayısı: 320
Yayınevi: Maya Kitap
D&R || IDEFIX || KITAPYURDU
Benim Puanım: 4/5


 


Hikayemiz çocuk yaştaki baş karakter Umut'un, kendisine rol modeli olarak aldığı babasını kaybetmesiyle başlıyor.
Kendini ararken aşkı bulan ve senelerce ilk aşkına tutunarak devam eden bir çocuk var karşımızda.

Sorguladığı şeyler yaşı büyüdükçe artmaya başladı Umut'un. ''Mutluluğun yalnızca sevmekten mi ibaret olduğunu'' düşündü. Sevilmeden sevmenin ona yeterli olup olamayacağını sorguladı milyonlarca defa.

Umut'u tarif etmek çok zor bana göre, o kadar olgun ama aynı zamanda o kadar çocuksu ki... İnsanların onu cahil ve aptal görmesi, hayatı kökünden değiştirmesine sebep olmuştu belli ki. Onun sessizliği, -ilerki sayfalarda karşımıza çıkan- hırsı, kısacası yaşadığı duyguların ne kadar güçlü olduğunu görmek beni çok etkiledi.

Gelelim Umut'un Edasına
Aşılmaz duvarları olan bir karakter. Soğuk, kibirli ve dışardan bakılınca kendini beğenmiş olarak görünen korkak bir kız. Annesini kaybettikten sonra Cavidan Hanım onu evlatlık almış. Annesinden ziyade Cavidan Hanım tarafından yetiştirildiği apaçık ortada.

Puanımın 5/5 olmamasının sebebi de o aslında. Vurdumduymaz olmasını sevmedim değil, sadece aşırı vurdumduymaz olduğunu düşündüm.

Elif Usman'ın bu kitaptaki eşsiz karakteri Cavidan Hanım. Evet, çok nefret edilesi bir karakter ve eminim ki okuyan çoğu kişi onun sayfalarında gözlerini bir kez olsun devirmiştir. Fakat o bana çok gerçekçi geliyor. Bu katı tavırlarını çektiği acılara bağlıyorum. Cavidan Hanımın aşk konusundaki katı kurallarını biraz da Umut dinleseymiş keşke...

Daha anlatılacak nice karakterler var ama yazıyı o kadar uzatmak istemiyorum.

Kitabın sonuna söyleyebileceğim bir şey yok sanırım. Ağlamaktan içim çıktı o kadar söyleyeyim. Ama başka bir sonu beğenmezdim sanırım.

Son olarak şunu söyleyebilirim ki bu kitabı bir saniye bile elinizden bırakamayacaksınız. Herkesin kendinden bir şeyler bulacağı, akıcı ve heyecanlı bir roman. Yer yer üzüleceksiniz, heyecanlanacaksınız, sevineceksiniz belki ağlayacaksınız ve umut edeceksiniz.

Ben kısa zamanda bu romanı bir kez daha okumak için can atıyorum.